8.15.2012

Fragmental

Topallayarak geldi yanımıza. Elele oturuyorduk. Kabahatini örtecek bahane bulamayan bir çocuktu kırk yaşında. "Kalk" dedi, sesi titriyordu. Gözyaşları çökmüştü boğuk sesine; "gidiyoruz, acele et."

Yanyana yürüdüler otopark çıkışına doğru. Onlar uzaklaşırken anlamaya başladım. Birbirlerine aitlerdi. Kadın ağır bir yürüyüş edinmişti beraber geçirdikleri onca yılların ardından. İkisi de kimsenin gözlerine bakmadan geçtiler insanların yanından. Peşlerinden gittim, arabaya kadar takip ettim. Haftalık market alışverişini yapmış sıkıcı pazar kadınlarından biri oluverdi kadın. Sağ ön koltuğa oturup kemerini taktı. Konuşmadan hareket etmesini bekledi arabanın. Motor çalıştı önce, hafif bir homurdanma ve saniyeler süren kısa bir bekleyiş. Şehrin damarlarında akmaya başladılar. Gittiler, kayboldular, cehennem oldular.
Adi bir gaspçıydım arkalarında. Basittim. Mükemmel değildim, yakınından dahi geçmiyordum. Güneşe doğru çevirdim başımı. Düşüyordu ağır ağır şehirle birlikte. Başım dönmeye başladı. Ölü adımlarla ilerledim terminale. Otobüsümü beklemeye başladım. Üç saat boyunca hiçbir şey düşünemedim. Numarama bakmadan oturdum rastgele bir koltuğa. Tartışacak birisine ihtiyacım vardı. Düşündüm ki şanslıysam eğer..biraz..belki...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder